23 Mart 2011 Çarşamba

isimsiz.karşılaşma,

arkama bakmama gerek yoktu. kimse adımı onun gibi söylememişti bugüne kadar. usulca elimdeki kitabı kapattım. şaşkın ifademi silmeye çalışıp arkamı dönüp gülümsedim.
(umarım böyle yapmamışımdır. önce gülümsemeyi ayarlayıp öyle dönmüşümdür.)

nasıl oldu kim davet etti bilmiyorum. bir anda balkonlu bir cafede bulduk kendimizi. balkonda yer boşaldı. oturduk.
onsuz geçen hayatı anlatma faslı hızlıydı. ne oldu ne bitti sanki her şeyiyle anlatmalıydım. tabi hiç bir şey anlatmadım aslında. ben aşık oldum diyemedim mesela.

(en son hala sana aşığım diyemediğim gibi)

o da iyi gözüküyordu zaten. iyi olduğunu da söyledi. her şey yolundaymış. ben hayatımda biri var demey utandığımdan ona da hayatında biri var mı diyemedim. havalardan açtım muhabbeti. ne kadar güzel değil mi bahar gibi saçma cümleler kurdum. o da bana eşlik etti. sonra en realist rus tavrıyla bunların aldatıcı bahar olduğunu soğukların tekrar geleceğini söyledi. sanırım o an neden bitti sorusu kapandı.

sonra bir süre konuşmadık. ben çakmakla oynadım. o beni izledi. bakışlarını önce ellerimde sonra dudaklarımda burnumda yanaklarımda hissettim. tuhaf şeymiş. bir kitap cümlesi olarak anlamlandırılamaz yaşarken anlaşılamaz bir şey. ama sanki parmaklarıyla dokunuyormuş gibi gözlerini hissediyordum.

aslında bu tesadüf hoştu. özlemişim farketmesem de. ama buraya gelmek, konuşacak hiç bir şeyimiz olmadığı halde konuşacak çok şeyi olan insan taklidi yapmamız çekilmez şey. kalkmayı düşünüyorum. telefonum çalsa keşke.

bu sırada o 2 kahve diyor. anlamaz bakıyorum yüzüne. sonra hiç bir şey diyemiyorum.

bu sessizlik daha da fena yapıyor her şeyi. ikimizde içimizden konuşuyoruz belli. daha da kötüsü bunları dışımızdan söyledik sayıyoruz. masadaki sessizliği çakmak sigara ve kül tablası dışında farkeden yok.

boşluğu doldurmak ve sırf bir şeylerle ilgilenmek için bir sigara yakıyorum. hala ilk seferde yakamıyorum çakmağı. dalga geçiyor mu acaba içinde. o da kibrit yakamazdı. ne var yani bunda?

yeni oyundan bahsediyorum ona. istiyorum ki sorsun. ne zaman sahnelenecek desin. ama sormuyor. hata dinlemiyor sanki.
saçımı farketti mi acaba?
oyun için kestirdiğimi söylüyorum. oyunda oynayan insanları anlatıyorum uzun uzun. hala ilgisini çekmiyor. ne zaman çekti ki zaten...

sırf iş olsun diye "kitap işini ne yaptın?" diye soruyorum. halbuki vazgeçtiğini duymuştum bir kaç arkadaştan. üzülmüştümde açıkcası. o kitabın bir yerlerinde bana bir işaret olacağını ummuştum hep içten içe. yayın evleriyle konuştuğunu söylüyor. hala yalan söylüyor. yenilmeyi hiç kabul edemiyor. hala burnu hep kaf dağında. dudaklarımı kemiriyorum sanırım bu sırada.

bu sırada o okuduğu kitaplardan yeni yazarlardan başlıyor anlatmaya. kitap anlatmaya bayılır zaten. sırf muhabbete karışmama için safi o anlatsın diye bahsettiği kitabı okumamış gibi yapıyorum. onun gözünden okumayı hep sevmişimdir aslında. onun uydurmalarını eklemelerini çıkarmalarını...

bir de kitabın içine mutlaka bizi sokardı yazara sormadan. en çok da bu huyunu severdim ama yapmıyor bu sefer. araya kendi meyhane anılarını sokuyor. içim burkuluyor. onu bir annenin çocuğunu sevişi gibi sevmek istiyorum tam o an. elim uzanıyor. tutup öpsün istiyorum. ama yapmıyor. susup bakıyor. yanağına dokunuyorum. sakalları yine her zamanki gibi. sevmek istiyorum ama yapamam biliyorum, bir şey alır gibi yapıyorum.
keşke yapmasaydım diyorum. sanki bir anlamı varmış gibi susuyor. susuyorum.

kahveyi hızlı içiyor. belki o da kalkmak istiyor.
dayanamıyorum. sanki en baştan beri çok yanlış bir şey yapıyoruz gibi hissediyorum zaten.
"kalkalım mı?" diyorum.
her zamanki üşengeçliğiyle nereye gidicez diyor. hep böyle derdi. ne güzel oturuyoruz iş te keyfimiz güzel nereye gidicez.
istersen sen kal ben gidiyorum demek geliyor içimden. yapamıyorum.
gülümsüyorum. yürürüz biraz diyorum.

o ise asıl demek istediğimi anlamış gibi huzursuz bir yüz ifadesi yerleştiriyor yüzüne. hep sonradan anlardı da hep çok geç olurdu. neden böyle ki bu adam?
hiç değişmiyor bir de. saçları sakalı herşeyiyle aynı.
garsona seslenişi bile. çıkıyoruz ordan. yürüyoruz.
telefonum çalıyor. acil bir işim çıktı diyip yarı yolda geri dönüyorum.
sormuyor bu kez ne oldu diye.
öpemiyorum.
sadece içi boş bir görüşürüz diyip hızlı hızlı yürüyorum.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...