27 Kasım 2011 Pazar

kestik!




kestik demiş biri. benim lafım bitmemiş. senin dinlemeyişin. en başından beri mi dinlemiyordun yoksa kestik dendiği anda mı poz verdin. sen bu kadar pratik misin? ya da ben lafımın arkasından bu kadar koşan mıyım? ben lafımı bitiricem diye mi çok direndim de geç kaldım yoksa fotoğrafçı deklanşöre basmada mı acele etti. beni sevmemiş seni sevmiş fotoğrafçı flikırında alenen itiraf neyin etmiş.

seni kurban ettik mi biz bu kurbanlık koyun bakışından sonra? melün müsün sen?
kaşlarının iki titremesi arasında mı çekildi mesela bu fotoğraf yoksa tam titreme anında mı? kaşın ve deklanşöre uzanan uzun işaret parmağı aynı frekansta mı salınıyordu?
siz organize olup bana kumpaslar mı kurdunuz kaşla göz arasında? kaşımla gözüm arası hiç olmadığı kadar uzun yol çıkmış bak burda. istanbul ankara yolu kadar. bir açsam gözümü bitiverecek. açmamışım ama. öyle olmuş. istemeden.

ben hangi uçucu kuşlar masalını anlatıyordum? hangi uçucu kuşta kalmıştım? yoksa çoktan uçucu kuşların hepsini uçurup, uçamayan kuşların dramına mı başlamıştım? kanatları olup da uçamayan kuşların hüznünü mü elimle serpiştiriyordum masaya da sen onlara mı daldın gittin? bazen kanatlar yetmez bilirsin.
bazen istemek yetmez.
bazen bir şeyleri defalarca anlatmak farklı kelimelerle yetmez. içini dökersin sadece. farklı cümlelerle yakınırım sana. ben hep istanbulda sen kah istanbulda kah ankarada. aylar değişir, mevsimler değişir..

bir kuş pisleyiverdi mi bu fotoğraf çekildikten sonra? kendini tuttu mu flaş patlayana kadar fotoğrafın kompozisynunu bozmamak için. bu fedakarlığı yapabilir mi uçucu kuşlar? sırf anlattığım masallar hatrına? dinlerler mi onlar bizi? lafın bittiği yerde mi gelirler yeni laf açılsın diye? laf niye biter? laf hiç biter mi?

çay sırası kimde kalmıştı? bana kaç şeker diye sorulmayan bir masadır orası. benim kimseye kaç şeker diye sormadığım. biraz bekletip içtiğim çayımı. senin sabredemeden titreyen kaşlarına yaktığın dudaklarını ekleyerek hemencecik bile bile tanıda baktığın. çay bu nesinin tadına bakıyorsun ki. ama sen de haklısın çay bile günü gününe tutmuyor ne kadar aynı demlersen demle. sulardan mı?

kim yemek alıp geldi kiloyla? kimin patatesinden otlandık? patlıcanları yedim diye küstüm bu fotoğraftan önce mi kızdı sonra mı?

bu kadar yeter.
parmaklar kapanmadı cılınk sesinden sonra. bu fotoğraf çekilirken kimse bir şeyi kesmedi, kesmeye de çalışmadı. çünkü bazı şeyler kesilmeye kıyılamayacak kadar güzeldir. bizim oralarda kimse kimsenin dediğini kesmezdi hiç. "sen ne diyorsun tam bilmiyorum ama benim dediğim daha ilginç daha güzel"ciler yoktur. hala öyledir gözümü açıp gelsem. bilirim. bu fotoğrafta esasen sevgi dolu eller çerçeve içini almıştır muhabbeti. ama muzip fotoğrafçı üstteki parmakları kesivermiştir. kendi ellerinden başka ellere tahammülü yoktur onun. bir de genconun elleri der belki laf arasında uzun uzun konuşursanız. sahi siz onla uzun uzun konuşur musunuz? biz konuşmayız eğer siz konuşursanız, gerçekten çok kıskanırım sizi.

22 Kasım 2011 Salı

çarpık kentleşme 2


büsbütün bir çarpık kentleşme içinde gibiyim.
büsbütün bir çarpık yapılaşmayım.
beynim. kafam. vucudum. komple süprizlerle dolu.
burnumda olması gereken sümükler beynime kadar çıkmış durumda. sümüklü peçete tepecikleri, tepeleri, dağları!
her yer kaçak kat dolu. her köşe başı kaçakcı. ne kaçakcıları bunlar? bilmiyorum. kaçakcılar tehlikelidir. kaçakcılardan uzak durulmalı.


şahane hatalar okunmaması gereken bir kitap. her türlü bok yolu sonlar barındırıyor. hoş değil. elif almış. dün  ayaküstü 5-6 okuma yaptım. hepsi felaket!




"..yeryüzünün en zor insanları Katoliklerdir. insan taşlarla konuşsun daha iyi. Su ile, bulutlu gökyüzü ile, gecenin sessizliği ile konuşsun daha iyi. ama yüksek öğrenim görmüş bir Katolik ile konuşmasın. avukat bir de Alman Katolik Partisine oy verdiğini söylemiyor mu. ama Kohl'u pek tutmuyor. partinin daha güçlü bir adama gereksinimi var diyor. bu avukatın 2 olumlu özelliği var. birincisi durmadan sigara içmesi. öbürü durmadan içki içmesi. üstelik Camel sigarası içiyor. tütünden anladığı belli...."


Tezer Özlü- Yaşamın Ucuna Yolculuk. 


hayır Camelle ilgili yorum yapmayacağım. ama şunu da söylemeliyim. bu kitabı bitiremeyeceğim. 

12 Kasım 2011 Cumartesi

değişimleri affedemediğim günlerdendi.  
yavaşça kulağıma eğildi. 
"insanlar değil, duygular değişir" dedi. 
ayağı kalktım "çay mı? kahve mi?" dedim.
"gel otur kalkıcam birazdan önemli şeyler anlatıcam" dedi. 
dinlemedim, çayın altına su koyayım diye kalktım, döndüğümde gitmişti. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...