30 Kasım 2010 Salı

başka dilde aşk.

başka dilde aşkı hala izlememiş olduğum için çarpılacak mıyım?
medeni var şimdi.
bu gece biterse izlerim.
bitmezse..
kasıma.
kasım demişken.
kasım da bitiyor.
kasım ne zaman başladı bunu bilen var mı?
birileri sweet november falan yazdı ve bitti öyle mi?
havalardan hep.
kasım biterse aralık başlar, aralık da bir adet kış ayı.
hava nasıl?
sazlıklardan havalanan bir ördek gibi masum.

29 Kasım 2010 Pazartesi

prensesin uykusu

prensesin uykusu demek istiyorum buna yani başlarken böyle başlamıştım. ama sanırım prensesin uykusu biraz daha masum bi şey ve bu biraz daha baştan çıkartıcı oldu.

herşey sabah uyandığımda başladı.

çok net.

önceki gün bütün gün uyuduğum için pek bir şey yememiştim. yani mideme en son giden şey 30 saat önceki limonlar falan olmalı. limonu neye meze yaptığımsa burda belirtilmesi gereksiz.

ilginçtir bu mide çikolatalı pasta istemeye başladı.

evet.

çılgınlar gibi.

ki çikolatalı pasta delisi olduğum yıllar ortaokulda kalmış olmalıydın. sonrasında meraba meraba bi ilişki yaşadığımızı hatırlıyordum.

her neyse. okula gittim ödev teslimi için. en komik anı ise sanırım buydu günün. yan kapıdan gircekken adamın burdan öğrenci girişi yok aşşa yürü demesi. ahhahaha buna epey güldüm. ııı ömmm uuu şey ben okula geldim sanıyordum ama. demek öğrenci giremiyor. ahhahahah.


her neyse ödevi verdim çıktım. çarşıya indim. ipek altyazı nın yüzüncü özel sayısını almalısın demişti. tek mesaj da kısa net. onu aradım. buldum aldım. sonra diasaya girdim. doktor ötker puding, diasa süt ve diasa bisküvi aldım. içimden de lan bime kadar yürüsemiydim daha mı ucuz ki orda lan gibi cümleler geçirdim. neyse aldım geldim eve. önce bunları unutmuş gibi yaptım.

kalktım sana kek yaptım!!

ozan bu sırada sıkayp ta kek zannederek akbaba çaldı. sonra kek çaldı. sonra gözlerin çaldı. gözlerin çaldığında ellerim batık olmasaydı iki çift laf ederdim ona. ki bunlar sevgi sözcüğü olurdu. çok şaşırırdı eminim. sonra deli mavi çaldı. bu sırada ben keki fırına verdim. şarkı hesabı yapınca epey hızlı yapmışım aslında.

sonra bulaşığa giriştim.

fizy kafayı yediği için burda şarkısızdık.

her neyse. sonunda dın! etti.

kek olmuştu.

dın!

mikro dalga sesi.

fırın bozuldu. mikrodalgaya talim ediyoruz. ilginç oluyor ama hoş. ölçüye dikkat etmek lazım.

çıkardım keki azıcık yedim hımm hoş dedim. sonra zaman geçti falan filan canım bi daha sıkıldı. pudingi boşuna mı aldın dana dedim.

pudingi yaptım. üstüne döktüm falan.

henüz yemedim. ablama hedaye. uğuru çağırdım forum istanbuldaym dedi. ay bu çocuk alışveriş manyaa oldu demedi demeyin.

sonuç olarak pastamız budur.

evet.

çok da güzel oldu çok da iyi güzel oldu taam mı?

muck.


not: evet göz kırpıyor.

not2:hayır kesinlikle jokerden esinlenmedim.

not3:pütürlerin vişne olduğunu söylersen anında atlayıp evimi basacak insanlar biliyorum. bunu burda paylaşmıcam o yüzden.

23 Kasım 2010 Salı

şarZ sorunsalı

ahahha
çevremdeki her şey zayıf pil uyarısında bulunuyor.
telefon.
bilgisayar.
ve ben bunları şarja takmıyorum. bakalım bu yazı bitene kadar dayanacak mı?
hararetli bi geri sayım. azcık vaktin kaldı.
kırmızı mı mavi mi kırmızı mı mavi mi?
bu sefer parlament mavisi ulan!
ama benim parlament mavisi hiç bi şeyim yok. bunu farkettim.
aslında üzüldüm.
aslında bana yakışır mı bilmiyorum.
telefondanda müzüğümüzü açalım. hıh evet şarja takmayalım müzük açalım. oh çok iyi oldu çok da güzel iyi oldu.

gözlerin.
zülfü ah zülfü yapmayacaktın bu şarkıyı. yapmayacaktın..
gözleeeerin bu gece çoook uzaktan geçen bir gemi.

içimden konuşmaya da başladım oğlum senle sonun çok fena farkında değilsin.

çocukça uçarı koşmak seninle

mektup da yazarım sana yarın öbür gün. yok yok o kadar değildir.

neyse konumuz ne?
konumuz saç!
saçmalarım cumhuriyetlerini ilan ettiler.
evet yaptılar bunu sonunda.

bir kenti böylece bırakıp gitmek..
içimde bin kaygı bin bir soruyla.
(yapma etme zülfü yapma diyorum bak. sonu yine fena)

sen ipek sen biz de ipekin saçlarıyız dediler bana. her yeri kapladılar. uzun saç severken bu kadar da sevmemiş olabilirim. zira abuk subuk bir yerde dökülmüş du atam da ablam kızmasın dediğim saç bana bağlı çıkıyor.
uçları adeta her biri kendi kendine halay çekiyor yok yok halayda da bi düzen var bunlar adeta kolbastı!!

kestirmek lazım.
aynada bakıyorum falan.
annem gördün mü bak ne kadar üzüldün değdi mi bak ne kadar çabuk uzadı dedi.
annem hala neye ağladığımı bilmiyor demek.
yeniden uzadı evet diyorum.
yeniyi dışımdan çok baskılı söylemiyorum ama içimden yeni yeni yeni diye bir çığlık kopuyor. yankılanıyor falan.

kestirmek lazım. bunun için düzgün kuaför bulmak lazım. zor işler çok zor.
ozan geliyor bu sırada aklımda. biri gelip keserse olur kesmezse bana ne repliğini çalıyorum kendisinden. bana ne demiyor aslen o. çok da falan diyor. neyse böyle bir değişiklik yapıp alıyorum. kendisi için zaten pek bi anlam şeyetmez bence. ozan demişken.
gelirse ekime gelmezse
kasıma.
öyle.

resim falan yapmak istiyorum. bütün bunlar şu sıkışık durumdan kaynaklı.
bak işte bütün kumlar kaçıyor. ondan hep.
bende fikretçiğim ben de bir harmanım bu akşam.
napalım yani?

arada fizyi açıp çal ordan bakalım bizlik bir şeyler demek istiyorum.
bu bize kimleri dahil ediyorum?
her şeyin bir zamaanı benim dermanım yok.

resimler düşündüğüm gibi olursa çohoş olacak ama. olsun o zaman. olmalı. es muss sein!
sen de mi bürütüs?
sezardan çok sezarcı olurum ben.
o değil de bence djarum sigara değil. girmez o konsepte. bu da böyle biline.

ha bir de bir anayasa var benden içeri. öyle.

ben seni çoktaaaan unuturdum ammaaa.

22 Kasım 2010 Pazartesi

kum saati hikayesi

bir çaresizlik içindeyim.
anlatması zor.

kapana kısılmışlık.

evet evet bu duygu kapana kısılmışlık!

ve bil bakalım nereye?

kum saati içine kapatmış biri beni. bi bölümünde hapsolmuşum ve o bundan çok büyük bir keyif duyuyor. kumlar kayıp gidiyor kimi zaman ayağımın altından. şapşal şapşal bakakalıyorum. durduramıyorum hiç. bazı kumları çalıp cebime koyuyorum. ama hemen yakalanıyorum. geri çıkıyor kumlar. kayıp düşüyorum.

kum taneciklerinden nefret ettim!

zaman dursa bi süre.

ben bi şarkıyı söylerken..
gözlerin_
derken.

-elini avcumda bulup yitirmek, yitirmek.-


konumuz şarkı değil.

kumlar!!

o lanet olasıca durmak bilmeyen sürekli koştur koştur akan kum taneleri. tam eğlencesine alışıp kaleler yapmaya başlasam, kendime bir yerler uydursam, bir şeyler kurmaya başlasam, hop yine dönüyor yine akıyor kumlar. hepsi yok oluyor. yaptığım her şey bozuluyor.


aptal bir kız olarak kalıyorum bütün bunların arkasında.


en soğru kelime şapşal!!













evet anlatmak istediğimi üşenmedim çizdim. bok gibi çizdim ama olsun. durumu anlattı. çok da güzel oldu çok da iyi güzel oldu tamam mı?

ve işin en kötü yanıda ilk başında anlamıyorum hep. kumlar ayağımın altında mı yoksa tepemde mi bir süre bilemiyorum. şimdi sıra nerde olmak da hep karıştırıyorum. bir de bazen bir süre duraklıyor adeta bana bunu yapan herif. oh diyorum tamam bitti demek artık. artık durdu zaman. durdu ve ben böylece durucam. sonsuza kadar kum tanelerimle yaşıcam ya da bu boşlukda geçinip gidicem.
ama olmuyor.
yanılıyorum hep. tekrardan başlıyor.
kumlar tekrardan
akıyor..
akıyor..
akıyor..
a
k
ı
y
o
r
.
.
.

21 Kasım 2010 Pazar

özet.

başladığın yere geri dönmek.
git koş dolaş gel.
ne anladım ben bundan?
gidip gezip de aynı yere dönünce hiç gitmemiş gibi oluyorum. sanki bi daire, elips yada hani şu küstümün hayatıma orta okulda soktuğu bulmacalı şekiller gibi. o düzgün çizerdi ben karıştırırdım. ama çok çalıştım artık kendi çapımda benimkilerde bi derece düzenli. hem düzen önemli değil bu betimlemede. başladığı yere dönmek.
başladığı yere dönmemeli insan.
dönünce hiç başlamamış gibi oluyor.
evdeyim.
uğur arasada çıksak istiyorum. ama arasa çıkamayızda sanki.
yine de arasın bi yerlere gidelim diye ikna etsin beni.
ama yok yok yok!!!
ankarada o!
tunalıdalar küstüm marlis ve o..
fotoğraf falan da çekinmişler..
bu sefer 3g le aramadılar beni..
arasalar iyiydi.
evde durdukça alınganlaşıyorum. alınganlaştıkça içime kapanıyorum.
ankaraya gitmek istiyorum.
ben de.
ama ateş alıp dönerim. çok durmam.

ablamla evdeyiz. sanki aylardır falan hiç çıkmamışız gibi. ben üstümden pijama çıkarmıyorum. o uzun hırkasını. le koltukta oturuyoruz. mutluyuz. o sürekli yemek yemekten bahsediyoruz. bi ara ki bu ankaradan döndüğüm sulardaydı bende bir hastalık boyutundaydı ama şuan liderlik ablamda. tatlı tuzlu farketmiyor işin ilginç yanı. yemeh olsun yeter gibi bi durumdayız.
sıkıldıkça trakya ağzıyla konuşuyoruz. aman bea sende diyoruz. gülüyoruz.

kitap okumaya tekrardan başlarımsıyım.
kitap okumak benim için bi kaçışmış bunu farkettim. aylardır kaçmadığım hiç bi şey olmadığından okumuyormuşum. ama ne zamanki ödev hazırlamak gerek oldu vizeler kapıyı çalar oldu kitap açıp hayata yorganımı çekip kitap okumaya başlıyormuşum. ahahha. hadi bakalım diyorum.
to do list var bi de.
to do list ler korkunç şeyler.
"es muss sein" lerden ölene kadar nefret edeceğim. peki ben ne yapıyorum??

es muss sein hakkında konuşasım var.
bir de emrah serbes. ama emrah serbes konusunda küstümden biraz çekiniyorum.

12 Kasım 2010 Cuma

son derece ergen

hepimiz nevi şahsına münhasır olduğumuzu sanan ergenleriz!
hala!
ne hoş!

küçük aptallarız. en aptal benim. bak en diyorum yine bi özellik koyuyorum. en ergen. en aptal! en küçük aptal. enultrasüperküçükaptal!!

telefonla konuşmak ve uyumak.

bu ikisinden ibaret günler geçirdim. sonra açtım tutunamayanları "kaçalım olric gülünç duruma düşüyoruz" satırlarını okudum. derin nefes aldım.

bu sırada hayatıma bir adet selim ışık soktum. karşısına geçip saatlerce isminin negzel olduğunu anlatmak isterdim. "negzel" negzel bi kelime. bi gün bunu böyle söylediğim için biri beni öldürücek.

"Yok bitmez dertler
içince
Boş bahane
Vur dibine!"

7 Kasım 2010 Pazar

bambu

bi bambu neden yalnızlığı sever ki?
yalnız yapayalnızken, bir ev ahalisi o evi komple terkedince dallanıp budaklanıyor adeta.
vay canına.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...