5 Şubat 2011 Cumartesi

Prens Mışkin

"...yirmialti yirmiyedi yaslarinda, ortadan biraz daha uzun boylu, sarisin, gur sacli, cukur yanakli, seyrek sivri beyaz sayilabilecek sakalli biri. iri mavi gozleri yorgun bakisli. bakislarinda sessiz, agir, kimi insanlarin ilk bakista hastalik izlerini gorebilecekleri tuhaf bir anlatim..."

dünyanın en içi kötü insanı benim. hadi hep bir olup benden nefret edin. ben kitabın en başından beri prens mışkin de hep bir art niyet aradım. neden yaptın bunu?
bilmiyorum.
ama bana samimi gelmedi. yani bazı yerlerinde ki özellikle oynuyor bu adam demek geldi içimden. peygamber özellikleri taşıdığını düşündüğüm, ah keşke herkes mışkin gibi olsa dünya o zaman ne kadar güzel olurdu ah dostoyevski sen keşke herkesi sen bu kadar mükemmel çizseydin dediğim an hiç olmadı.

büyük bi ihtimalle prensle karşılıklı oturuyor olsaydık ben onun hiç bir söylediğini dinlemez, sürekli bir açığını bulmaya çalışırdım. zil zurna içirir sarhoş eder, ele güne rezil oldururdum. karşısında sinirden tırnaklarımı kemirirdim. budalalığından saçımı başımı yolardım.

"ah ikisini de seviyorum. birini seviyorum birine acıyorum" lafları ise bana hiç dokunmadı azizim. o ne öyle ne şiş yansız ne kebap mantığında?
ayrıca bana bir kaç dakika bile olsa nastasyanın katili yoksa mışkin mi diye düşündürttüyse -ki, bence bıcağı 2 parmak kadar sokan her ne kadar rogojin olsa da asıl katil prenstir- o kadar da masum peygamber gibi adam canım benim değildir.
hindir o hin! aslında ne fırtınalar koparmak ister de, hastalığı yüzünden zayıf düşmekten korkar. böyle iç hesaplar yapan adamın teki! hadi gel sana yemek ısmarlayayım der, ama bunu sadece demek için der, bir forsu olsun diye. sen tamam dediğin anda üç kuruşun hesabını yapmaya başlar.
neymiş efendim, aslında aglaya'yla evlenmek istiyormuş da aglaya koşunca arkasından koşmayı çok istemiş ama tam o anda nastasya bayılmış ya ne yapsa imiş.
sana mı düştü dangalak derler adama mışkin efendi!
evleneceği adam var orda. o ayıltır.
gideydin aglaya'nın ardından o kadar sevmiştinse?
nastasya iki gülüp, bir göz süzünce erimesini biliyorsun ama.

ayrıca sen değil miydin be adam
"sevgili aglaya bunları sana sadece bil diye yazıyorum. seni arkadaş olarak yakınım olarak görüyorum...."
ayarında bir mektup sonra nasıl oldu da kanka ayağı, ayapa düştü böyle bir anda "sizi seviyorum"lar döner oldu?

bilmiyorum mışkin bilmiyorum. hala nastasyadan sonra nasıl oldu da aglaya ya koşup yalvar yakar onun düzenini bozup kendine döndürmedin ona şaşıyorum zaten..

kişiliksizlik, karalarında ısrarcı olamama, dediklerinin arkasında durama ne zamandır saflık iyi kalplilik oldu sorarım sizlere..

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...