28 Nisan 2011 Perşembe

özel mektup.




istanbuldan ankaraya ilk gelişimde sanırım.


işte şu fotoğrafın çekildiği zamanın dönüşü.:)







evvel zaman içinde dostlar diye başlar ya hani bir şarkı. bazı hikayeler tam da öyle başlar. 3 cadı. bazen. 3 üde aynı. (hayır canım cadı sensin üstüme iyilik sağlık. benden cadı olmaz hem.) bazen 3 de ayrı bir tel. konuşacak onlarca kitap, önerilecek onlarca film hep var dilimizin ucunda. ve hep biliyoruz ki karşımızdaki iki kişi hep anlayacak.


bir hikayem var. çok dandik. kimselere anlatamam. anlatsam alay ederler. ama sen olsa olsa şaşkın dersin, ya da sen şapşal dersin. çok severim bunu. tıpkı yavrum diyip yüzümü acuçlaman gibi.


ben bu masayı hep çok sevdim. en çok o duvar kenarını sevdim her zaman için. diğer duvar kenarını da sevdim de bu duvar kenarını ne bileyim işte daha fazla sevdim hep. o gün 1 deydi otobüsüm. 10 da buluşup kahvaltı yapmıştık. ah seni gidi küstüm seni yine geçikmiştin değil mi? geçikmemişsen de ne bileyim tam bir günah alma olmaz sanıyorum bu. hem zaten. simitleri sen getirmiştin. demek sen gecikmiştin.



sonra kalkmıştınız siz.


3 boş bardak.


3 dedikodu kahkaha hafif melankoli biraz umut çokca güzel günler az az hüzün ama hep birliktelikle dolu 3 boş bardak kalmış sizden sonra masada. şekerli içenler hemen belli etmiş kendini. kibritler ve sigaralar saplanmış küllüğe. hala oturuyormuşsunuz gibi aslında. sandalyeler düzeltilmemiş. sanki içerden hemen gelecekmişsiniz gibi.

siz gitmişsiniz ve ben kitabıma devam ederken daha nicelerini saplayacağım sanıyorum. yarım simit kalmış o kese kağıdında. onu yiyeceğim sonra. sonra ben de kalkıp gideceğim. ama benim gitmemle sizin gitmeniz bir olmayacak.


halbuki biz aslında hep bir gittik gibi oldu.

gibi oldu değil de öyle dimi aynen.


küstüm sen dur şöyle bi! sen kendi doğumgününün en güzel kızıydın. marlis gelsin otursun şöyle. salsın saçlarını. ya da dur dur toplasın bir omuzunda. ya da tepede topuz mu yapsa? ayol her türlü güzel şimdi bakınca. bugün kitapçıda adamın teki bana toza soru okudun mu dedi. evet dedim gülerek. adam neye o kadar gülümseyerek evet dediğimi anlamadı büyük ihtimalle.


ah sen bilir misin peki neye güldüm bonbonum?

o an sana ve hayatıma kattığın her türlü güzelliğe, hepsine birden bir gülümseyiverdim ben.

en sevdiğim kitapları usulcacık hep sen dizdin kütüphaneme. en sevdiğim sözleri sen mırıldandın. şarkılar söyledin, öyle güzel söyledin ki çoğu zaman çatlak sesimle eşlik edip bozmaya kıyamadım. ama bazen hiç de acımadım. büyük laflar ettin. hayatımın çadırına direk yaptım ben onlardan. keskin baktın bazen. bazen kızdım sana. bazen kızdın bana. bazen üzüldük bize. üzüntülerin bile meze olduğu anlar oldu çoğu zaman.



bi kestane yapmadın bana soba da iki elim yakanda ama bu konuda.

bir de teras da sofra sözün var.
bunlar hep listede.

neyseki yolumuz daha uzun epey.



bizim hiç kuşak farkımız olmayacak be ipek.

biz çünkü hem böyle cümlerin sonuna "be" koyucaz. ismimizin aynılığı ise konuşmada akıcılığı sağlayacak. ve hep birden akacağız, hep birden yaşlanacağız.

hayallerimiz hep birden akıverecek.

yaralarımız olucak ama hep beraber saracağız, bazen inadına kanatacağız.

ama hep birden.

hem istanbula geldim de ne oldu?

bir liman. kaçıp saklanılmalık! aslında siz geldiniz mi nereye gideriz bilmem. sanki ben burda bir film setindeyim. hiç bir şey aslında gerçek değil hatta yok!


ama siz çok gerçeksiniz. bakalım. hele bi gelin de...

burda da en baştan tuttururuz bir masal. olmadı ben kurabiye yaparım.


karanfil zencefil tarçın!



gözlerinden öperim biricik kuzum. cilveli gülüşlü, aşüfte bakışlım.


sen de varsın küstüm burda. tam da burda!

2 yorum:

beenmaya dedi ki...

benim mektubum da çok özel. dün geçti elime. ve de çok mutlu oldum :)))

kırmızı dedi ki...

seninki adrese teslimlerden:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...