27 Aralık 2010 Pazartesi

sığınmak ellerine bir gece vakti.

Bir sokakta kenarda oturuyorum. Yanımda konuştuğum birileri var ama pek ilgilenmiyorum onlarla. Gözüm başkasına takılıp duruyor. Selamlaşıyoruz onla. Ama birlikteliğimiz sadece bu selamdan ibaret kalacak sanıyorum. Sonra bir anda gözümün takıldığı kişinin telefonunda bir şarkı çalmaya başlıyor. Gülümsüyorum.

Çalan şarkı gözlerin..

O sırada uykum inceldi sanırım. Bilincim bir anda bunun bir rüya olduğunu ve skype açık bırakarak yattığımı ve ozanın şarkı açmış olabileceğini fısıldadı bana. Ama ozan bu kadar ince bi insan değil zaten bu ihtimali düşünmek istemedim ve gözlerimi sıkıca yumup bu ihtimali uzaklaştırdım. Şarkının ortalarına geldiğimde –x kişisi diye bahsedeceğim- x kişisi bana doğru gelmeye başladı. Bana doğru gelmesi o kadar abesti ki bunun bir yanılsama olduğunu düşündüm. Ama o daha da yaklaşıp elini uzattı bana.

-biraz yürüyelim mi?

Bunu dedi mi demedi mi kestirmek çok zor ama ben demiş gibi hissettim. Elini tuttum. Kalktım. Yürüdük. O sırada bütün dünya ellerimize baktı ve parmaklarımız birbirine bir söz verirmiş gibi kenetlendi.
Sonra yine onun telefonundan deli mavi çalmaya başladı. İkimizin de gözleri mavi değildi. Ama sanki bu asırlardır bizim şarkımızmış gibi birbirimize bakıp gülümsedik. Durduk sonra. Yürümedik. Dar bir sokaktaydık. İnsanlar vardı.
Bir anda sarıldık birbirimize.
O kadar içten ve o kadar gerçek.
Kelimeler yoktu. Duygular vardı.
Özlem vardı havada ama mesela bu ikimizden biri çok özlemişim dediği için mi vardı yoksa bir duygumuydu ayırt edilmiyordu.
Bütün sokak yavaş yavaş yok oldu sonra.
Başımı omzuna yatırdım. Gözlerimi sıkıca yumdum.burnum üşümüştü . bütün bunları bu kadar sade ve net hatırlayabiliyor olmam şaşırtıcı aslında. Burnumu boynuna gömdüm. Bunu daha önce bir kez daha yapmıştım. Anılar çalıyoruz demek hı?

O sırada kashmir çalmaya başladı.

Nerden geldiğini ikimizde sorguladık bir an. Ama umursamamaya niyetliydik.
Ama bu benim alarmımdı.

oh let the sun beat down upon my face..

Diye başladı şarkı. Hayır güneş hayır demek geldi içimden..
Bunu da bu rüyaya dahil edebilir miyiz dedim. Anne 5 dakika daha diyen çocuk saflığında. O gülümsedi. Uzaklaştık o an. Omuzlarımdan tuttu. Tekrar sarılmak istedim.
Bir kere daha..
Mümkün değildi tabi. Kalktım. Alarmı kapattım. Hazırlanmam lazımdı. İreme kahvaltı sözüm vardı. Ama o rüya beni orda öylece beklerken.. yapamadım sanırım. Tekrar kapattım gözlerimi.

Ama o orda değildi…

Başka bir rüya başladı.

Bu sefer bir adet y kişisi vardı. Bir önceki rüya kadar durağan değildi. Hatta 2 sene falan görmüş olabilirim o rüyada. Çünkü bir anda onunla evlendik ve çocuğumuz oldu. Ama bunu annemlerden saklamıştım. Sonra ailelere göstermelik tekrar evlenme planı yaptık. Ama çocuk doğmuştu o kadar karışık ve kurgusunda hatalar olan bir rüyaydı ki çocuk için 9 aylık bir hamilelik süresinin gerekliğini sanırım unuttum. Yo yo anlatamayacağım.

Uyandığımda evde bir çocuk aradım ama. Sevmiştim o çocuğu. Küçücük minicik bir şeydi. Bir çocuğum olsun istiyorum sanırım. Yaşım kaç başım kaç halbuki değil mi? Ama sevimli, minik elleri olan bir varlık hayatımı düzene koyabilir.

Peki burada x e ne oldu diye soracak olursak.
O bir önceki rüyadaydı açıklaması sanırım kimseyi ikna etmeyecek.


O sadece bir önceki fazla imkansız rüyadaydı.
Gördüğün gerçek olması en imkansız ama en güzel rüyaydı.


Not: hayal gücümü kimse küçümsemesin. Ben vakti zamanında rüyasında brad pitt görmüş insanım. Oturmuş film izlemişliğimiz var birlikte. Bu rüyanın hangi kısmının –imkansızlık ya da güzellik- ondan daha üstün olduğu ise sanırım bende kalması gereken bir kısım.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...