19 Aralık 2010 Pazar

ay-lak-lık

dünden bahsedicem.
evet 18 aralık dünya ay-lak-lık günüydü.
ve ben de bunu bütün çoşkusuya kutladım. kırmızı rujumu sürüp beyoğluna gittim. ne diyor şarkıda?

"beyoğlunda gezersin gözlerini süzersin"

evet bunu yaptım.

uğurla yapıcaktık aslında ama yurt işi falan filan çıktı o gelmedi.
gün beyoğlunun arka sokaklarını pasajlarını sahaflarını keşfetme günüdür dedik ve düştük yola.
ben ve üç silahşorler!
kafasınagörebirsokağagirmece oyununu bilirmisiniz? onu oynadım. ama anacım yer gök bar cafe. insan daralıyor aslında böyle olunca. neyse pandoranın karşısında hoş bir sahaf var. içinde her çeşit kitap olmakla birlikte nasıl kitaplar olduğunu tam çözemedim. harika müzikler çalıyordu ve ben adeta sırf müzik için o raftan bu rafa dolandım durdum. aklımda kitap da yok zaten. üç beş bi şey var ama ilk önce üç silahşoru bitirmek lazım. sonra büyücü gelecek. sonra germinal var. bakalım. daha yolumuz var daha çocuğuz inan.
bir pasaja girdim. salaş bir dükkanda hoş bi trikonun parasını sordum. 67 lira ama sana 60 olur dedi tamam hoş bir trikoydu ama 67??
bunlar el yapımı kumaşları avrupadan geliyor. özel yapıyoruz tek bir tane hepsinden.
dedi.
ne zamandır avrupa kumaşı revaçta diye sormak çok istedim. çok istedim. götü boktu avrupa bile diyesim geldi ama sadece tebessüm ettim. tabi tabi dedim. çok haklısınız dedim. çok hoşmuş dedim. ve acele çıktım. ya hava soğuk değildi. ya da ben yine bir hissizleşme nöbeti geçiriyordum.

dünya üzerinde ne istediğini bilmeyen insan kadar korkunç bir şey varsa o da ne istediğini tam olarak bilen insandır!!!

bu sırada gördüğüm şalcıeldivenciçamaşırcı ya dantelli eldiven var mı diye soruyordum. ah marlis.. insanlar sanırım dantel diyince kapıları aralanan bir fanzeti dünyasına sahip. hissediliyor çünkü bu. dantel mi?? diyip hulyalı gözlere bürünün insanlar gördüm ben.
neyseki sonra bir pasajda buldum da kurtuldum bu dertten.

hangi pasajda olduğunu kestiremesem de şuan ki aslında bugün oraya tekrar gitmem lazım. bir adet çantacı buldum. tarif ediyorsun kadın yapıyor falan. eğlenceli bence. sanırım bu az önce italik yazdığım cümleyi duymuş bi yer. tabi bu güne kadar tarif usulu yaptırdığım şeylerden pek memnun olmadığımda olmuştur.
sonra hava karardı.
istanbul şehir içinde şehirler memleketi bunu daha önce söylemişmiydim? sokak hıh tam bitti dediğim anda bambaşka bir meydan açılıyor ve bu o kadar bir filmden çıkmış gibi oluyor ki. sessiz bir sokaktan geçiyorsun sonra seni bir panayır karşılıyor. ve işin ilginçi aradığın şeyleri biraz sürünüp bulmaman mümkün değil. yapmışlar çünkü.

biraz kimsesiz hissediyorm bu sularda kendimi. hava kararması yapar böyle şeyler. eskici görüyorum. istemsiz oturuyorum hemen. başka bir şehirde başka bir eskicide başkalarıyla oturabilirdim. o şehir sevmediğim bi şehir olurdu. o insanlar her yeri kaplardı.
şuan bütün eğlencesiyle sevdiğim büyülü bir şehir ama boş..

sabahtan beri hiç bir şey yememiştim. buz gibi biranın mideme düştüğünü an be an hissettim. hafif pişmanlık duydum. sigarayla pekiştirdim.
sonra kalktım. yol beklemez neticede. istiklale çıktım tekrar. tramvay arkasında orkestrayla geçiyordu. aman allahım. içinde yeni yıl mutluluk falan geçen bir şarkı çalıyordu. eğlenceliydi aslında. ama bana umut vermedi. bu sene yeni yıl bana umut vermiyor. bu sene yeni yılı beklemiyorum. bu sene zaman geçsin demiyorum. zaman dursun da demiyorum. bu sene ben pek umursamıyorum..


ama bu tamamen benim sorunum. hiç bir şekilde yeni yıla umutbağlayan insanları hor görmüyorum "nalaka işte öylesine bir gün" demiyorum. aksine böyle bir heyecanı yaşayan insanları deli gibi kıskanıyorum.
bu sırada 2011 yazısı ilişiyor bir gözüme.
hala 2011in gelecek olmasına inanamıyorum.
kulağımda hala
"iki sıfır sıfır dokuz hadi gel bekliyoruzzz"
melodisi kalmış.
ben hala 2008de kalmışım. 2008 de büyük bir heyecan ve umutla 2009u bekliyorum.
trajik bence.
bunu benim 2008 beyinli bi insan olmama mı bağlasak?
2008 i sevmiş olmama mı bağlasak?
yoksa turkcell çok iyi reklam yapıyor bak insanın aklında nasıl kalmış diyip mi geçsek?

ellerim üşüyor biraz. ceplerime sokulup yürüyorum. bu sırada yanmda biri "pardon" diyerek yürümeye başlıyor bakmıyorum. hoş değil zira tahmin edersiniz. "pardon" diyor tekrardan. "bir saniye bakar mısınız? türkçe biliyorsunuz değil mi?"
dumur oluyorum. bkz. dumur olmak.
nasıl yani?
o kadar mı yabancı duruyorum?
aniden durup adama bakıyorum.
"biliyor musunuz?"
"evet"
"italyanlara benziyorsunuz da."
-mavi ekran-
komik bir şey bence bu. ayrıca nerem italyana benziyor diye çemkirebilirdim biraz aklım başımda olsaydı. insanlaın duyarsızlığından dert yandı. sonra iyi akşamlar dedi gitti.
oğuzun aklıma soktuğu bir fikirle çantama baktım. fermuar kapalı. cüzdan yerinde. sorun yok.
-deli mi ne?

tüneldeyim. tünele gelince bir bitiyor insanlar. sizde fark ediyor musunuz? nereye gidiyorsunuz demek istiyorum. arada nerlerde kayboluyorsunuz? bu kadar kalabalık girmiştik nasıl azaldık. geri dönüyorum. o sırada bir tereddüt ediyorum. acaba karaköye mi insem? deniz kenarı bir ferahlı? dünyanın sonu?
hı?

yok ama geri döneyim ben. o sırada koca bir kalabalık görüyorum. öyle çaresiz kalıyor ki insan.
yalnızlık.
yalnızlık hoş şey ama bazen dokunuyor.
bir de ben bütün yalnızlıklarımı bu haftaya bırakmıştım da..
beklediklerim vardı..
yada gideceğim kimseler vardı.
ne ben gittim. ne onlar geld.
böyle yapayalnız kaldım. rüzgar gözlerimde bir şeyleri üşüttü.
çok üşüttü..

barış geldiğinde girdiğimiz sokağa girdim. canlı müzik vardı yine.
birinin doğumgününü kutladılar.
arkadaş çaldılar.
dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardaş..
hayır ağlamadım!
mendilci çocuk geldi abla gözünde bir şey var senin yaş mı o mendil verem mi dedi.
hayır bunu gözümde yaş olduğu için değil sadece mendil satmak için dedi.
işe de yaradı bacaksızın oyunu. aldım.
tek başıma 3 kişikik masada oturuyordum.
gelseydiniz orda o masada otururduk..
ben bu kadar yalnız içmezdim.
bu kadar sigarada içmezdim hem.

uğur aradı.
-nerdesin?
-cehennemin dibi!

uğur mutlu bu yalnızlıktan. beni rahatsız ediyor kimsesizlik. evet çok huzurlu bir şey ama yalnızlığın dayanılmaz huzuru desem fazla klişe olmakla birlikte daha iyi bir anlatım gelmiyor aklıma.
midem bulanıyor. tam kalkacakken. o şarkı..

Sana dargınım, Kırgınım sana kızgınım..
kalkamıyorum tabi. oturup onu da dinliyorum.
yine değiştiriyorum.

adamım söyle sen mutlu oldun mu?
bu deli kadını unutun mu?

bu sırada nasıl olmuşsa tekrar sipariş vermişim. biraz daha oturuyorum.

hafif başım dönüyor kalkıyorum.
istiklal. koskocaman bir insan yığını.
kendimi the devil's advocate'taki kevinin karısı gibi hissettim. evet evet. kesinlikle o kadın bendim. peki sevgili al pacino nerdesinn??

ne yaparsam yapayım içinde kaybolamadığım bir kalabalık.
üstüme üstüme geliyor.
insanları pek sevmiyorum bu ara.
hayır!



ben yalnız değilim..
siz çok kalabalıksınız..

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...