26 Mayıs 2011 Perşembe

ayakkabılı yazı

insanları olduğu gibi kabul etmeyi evvel zaman içinde kalbur saman içinde öğrendim. burdaki tekerleme öğrenmenin bilinmezliğini anlatıversin bize. yine aynı zaman tanımıyla sabırlı bir insan olmayı da o civarda öğrenmişim diyelim de bugün sabıra değinmeyeceğiz.

kabullenmek.
kabullenmek bir boyun eğme tadı verse de yapısı gereği öyle değil bak. bahsettiğim şey değiştirmemek. yani az konuşaydın, romantik olaydın, kıskanç olmayaydın, kitap okuyaydın, arayaydın, mesaj ataydın, istanbulda olaydın, avrupa yakasında olaydın, biraz evde oturaydıni herkesle konuşmayaydın, şerbetli tatlı sevmeyeydin, midye seveydin, soğan yemeyeydin, tiyatro seveydin gibi özellikleri diretmemek gerek. tamam bu da böyle biri demek. umursamazlığa da vardırabilirsin sen bunu da vardırma şimdi.

bak burada kısa bir anımı paylaşayım seninle. yıl geçmiş zamaniçinde bir eğlence yılı. bir resim atölyesine gidiyorum o zamanlar. erkek arkadaşımla ilişkinin artık gitmemeye başladığı dönemler. beni atölyeye bırakmış ben o sinirle resim yapmaya debeleniyorum. el açma için yapılan çalışmaların gözüne vurmuşum. akabinde durulmuş karşımdaki üzümleri sakin sakin çiziyorum. arada burnumdan süzülen bir yaş bütün emeklerimi piç ediyor falan. derken odanın kapısında küçük bir kız beliriyor. hafif yaklaşıyor. "sen neden üzgünsün" diyor. bakıp gülümsüyorum. burnumu çekiyorum. "erkek meselesi mi?" diyor. diğerinden bir boy büyük gülümsüyorum. ve vurucu cevap geliyor:
"amaaan üzüldüğün şeye bak dışarda bissürü daha var biri olmazsa biri olur"

ah be küçüğüm hangi anaokulunda öğretiyorlar bunları size?
bana neden öğretmemişler bunu? haklısın be küçüğüm. bak dışarda bir sürü var. elimizdekine bir kil muamelesi yapmak onu en baştan şekillendirmeye kalkmak da neyin nesi değil mi?
ah be küçüğüm bak ne geldi ama aklıma. o küçük kız olmadığı için sana soruyorum bak iyi dinle burayı. senin hiç çok beğendin de numarası olmadığından bir numara büyük aldığın ayakkabın olmadı mı hiç? yada sıksa bile sırf o rengine kanıp da satıcının "yarım numara büyütürüz abla demesine" aldandığın? yokmuş çünkü bitmiş. kalmamış hiç o ayakkabının 38i. ve ben ondan rahat rahat giyilir diye 39una da tav oluvermişim. ama o beni yarı yolda bırakır olmuş.
evet bu ara mütemadiyen bir külkedisi edasıyla merdivenlerde ayakkabı bırakıyorsam ve arkamı toplayan bir prens olmadığından seke seke dönüp ben alıyorsam sebebi bu.

bazen bazı şeyleri olmayacağını bile bile alır insan.
ve o ayakkabıcılar hiç bir zaman yarım numara açamaz o ayakkabıyı, ya da küçültemezler. yapamazlar. yapamadılar hiç.
tam olmadı.
bir şeyler eksik ya da fazla oldu. pamuk doldurdum önüne kurtarmadı. ama çok sevdim ben rengini dedim bütün gün çile çektim.
söyle bakalım küçüğüm, ah küçüğüm yok değil mi sahi sen söyle bakalım neden ben o numarası tam olmayan ayakkabıya eyvallah dedim?
bana ayakkabı mı yoktu? dışarda bir sürü değil miydi?

sakın bana soruyla cevap verme. önce ben sordum. sen bunu cevapla, sonra geliriz o büyük ya da küçük ayakkabıyla rahat mıymışım, mutlu muymuşum meselesine.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...