4 Ekim 2010 Pazartesi

1 ekim.

1 ekim cuma
barış geldi!
evet sabahın köründe haydarpaşaya geldi. aslında deli gibi gidip onu garda karşılamak istiyordum. fazlasıyla romantik olurdu. ama bunun için bi 5 de falan kalkmam gerekebilirdi. vakit kazanmak adına kadıköyden vapura bin karaköye gel dedim. tamam dedi. 7 çeyrekte alarm çaldı. kapattım. barışı aradım. 5 dakika sonra inicem vapura binicem dedi. binerken mesaj at dedim. yattım. sonra barışşş diye açtım gözümü. 7:25 abartopar giyindim. üç beş tutam saça maşa yaptım. barış mesaj attı. çıktım evden. tramway bekledim. geldi tabiki ayaktayım. beyazıtta boşaldı. oturdum. barış nerdesin diye mesaj attı. 5 dakikaya ordayım dedim. halbuki 5 duraktan bile fazla vardı. ufak yalanlar ilişkimizi zedelemez bence. haliçin üstünden geçtik. hala uykulu da olsam güç veriyor bana bu deniz. boğazım ağrıyor gerçi. karaköy. iniyorum. barışı arıyorum iskeledeyim diyor. ben de iskeledeyim diyorum. resturantların ora dimi diyorum. balıkçılar var diyor. bakınıyorum yok. simitçiye soruyorum başka iskele var mı? köprünün öbür tarafı balıkçı varmıymış diyor hıh evet diyorum. tamam kapat kapat şurdan geç git diyor. köprünün altında randevulaşıyoruz. yürüyorum.
barış!
sarılıyoruz.
ankara kokuyor. hayır ankarayı özlemedim. napalım diyorum. aklımdaki üç beş kahvaltı planını açıklıyorum. istiklal diyor gitmedim daha önce diyor. tamam diyorum. yürümeye üşenip fünikülerle çıkıyoruz. istiklal boş. çünkü sabahın körü. manzarasının güzel olduğunu duyduğum bi yere götürüyorum. beyfendi fazla lüks ve şık buluyor. zaten daha açılmamış. istiklalde devam ediyoruz. eski binalara bayılıyoruz. içimden yine hepsini satın alıyorum. barış mızıldanıyor. tamam karnı aç bu çocuğun. doyurmak gerek. galatasaray lisesinin önüne geliyorz. orta okul hayallerinden bahsediyoruz. barış japon turistler gibi fotoğraf çektirmek istiyor. çekiyorum onu tarihi kapı önünde. beyoğlu hatırasında resim çekiniyorz beraber. dokun bana!! teknoloji ne çok gelişiyor. ayak uyduramıyorum ki ben hiç insanlar filmlere hani vay canına vuhuu diyor ya ben bunu gerçek hayatta diyorum. cidden yapmışlar mı yani?? fransız sokağına gidelim diyorum. bu sokağı seviyorum ben. gerçi artık cezayir adı. dap dar bi sokak. ama binaların restorasyonu o kadar harika ki! en sevdiğim burjuva mahallesi. ah lakin ne kara bahttır ki her yer kapalı. in cin top oynamakta ve arada bir cafe komisi temizlik yapmakta. bu sokakta kahvaltı için açık bi yer var mıdır diye soruyoruz. yok diyor. ama öyle seviyoruz ki yürümeye kararlıyız barış sonradan mızıldanmasın diye peşin peşin söylüyorum. bak diyorum bu sokak nereye çıkıyor bilmiyorum ama istiklale kesin çıkmıyor. indiğimiz yeri beğenmezsen burdan geri çıkıcaz. tamam diyor. tamam diyorum. iniyoruz. bi cafe açık! sevimli bir adam var. açık olup olmadığını ona doğrulatıyourz. buyrun tabi diyor. oturuyoruz. barış sandiviç istiyor ben tost. domates koyarsanız mutlu olurum diyorum. tabi diyor. domatessiz mutlu olamıyorum sanırım. sanırım bu sularda söylüyor küçük kadınlar burda çekilecek diyor. ben dizi izlemiyorum demiyorum. bi kaç dizi daha sayıyor. sokak ve komşu kafelerin geçtiği hiç birini bilmemekle birlikte gülümsüyorum. bu yeditepenin her yeri bir film seti zaten.
kahvaltımız geliyor. çay güzel. nelerden bahsediyoruz barışla? o anlatıyor sanırım daha çok. arada bi durup durup ne şanslısın diyor. burda yaşıyosun artık. gülümsüyorum. bi kaç fotoğraf daha çekiyoruz. tostum bitiyor. djarum çıkarıyorum. zippomun gazı bitik. sevimlimutluolmamaisteryardımsever cafe sahibi yakıyor. sonra buraya gelen ünlüleri anlatmaya başlıyor. sezen aksu kalmış bi aklımda. barışa sorsak sayar bi kaç tane daha. yukarıdaki balkonda sezen aksu kahve içmeye bayılırmış. ama o gelince katı kapatmak zorunda kalırlarmış. üst katlar da çok güzelmiş. bir denizci merdiven varmış. çok özelmiş. gezebilirmişiz. barış gezelim diyor. sigaram bitsin diyorum. bitiyor. giriyoruz içeri. otantik. aslında otantik daha yöresel demek. burayı otantik kelimesi karşılamaz. ama emek verilmiş her yerine bu belli. ikinci kattaki balkonda oturuyoruz sezen aksunun oturduğu hani. orda da fotoğraf çektiriyoruz. cezayir sokak yazısı çıksın diye özen gösteriyoruz. bi üst kata daha çıkıyoruz. barış kitapçaya benziyor diyor. gülümsüyorum yine ama içimden kahkahalarla gülüyorum neresi benziyor? kitapça da çay 1.25 burda 2.50. ahahha. balkona çıkıyoruz. bütün sokak gözler önünde. barışla bir gece gelmeye karar veriyoruz. gece gelip burda oturmalı öğlen gelip ikinci kat balkonda nargile tüttürmeli. bu çocuk ne zamandan beri nargile içiyor. ben mi içirttim ilk? kötü arkadaş çevresiyim ben. üst katta otururken sevimlimutluolmamaisteryardımseverhepanlatmakister adam hayat hikayesine devam ediyor. aşçılığından ve hünerlerinden bahsediyor. cafe sahibi olduğu halde aşçı çalıştırmadığını bütün yemekleri kendi yaptığını söylüyor. ona tek bi şey soruyorum. mükemmel kurabiyenin sırrı ne? bu ara hep bunu arıyorum. bi kaç püf nokta öğreniyorum. 3 vakte kadar hayata geçiricem. fırın lazım ama önce. fırın var mı?
bi kaç tarif daha alıyorum. bi kaç tarifi sonraya bırakıyorum. bu sırada tekrar yemek yaptığı ünlüleri sıralıyor. gemilerde çalıştığını söylüyor. 17 sende 17 ülke gezmiş. hayallerimin hayatı olabilir bütün bunlar. kartını veriyor. istediğiniz zaman gelin dostlar diyor. ben zaten üst katta yaşıyorum. arayın açarım diyor. içimde bir mutluluk. bi yere ait olma isteği bu. buraya ait olabilir miyim ben? benim ait olmam için fazla pahalı sanki ama hem zaten istanbul bana ait. hayır değil. ankara bile bana ait olabilir ama biliyorum ki bu şehir. anonim. hem herkesin aslında hiç kimsenin. ahahah böyle ucuz tezatlı cümleleri bırakmıştım aslında ben. nerden dolandı yine dilime. hay aksi. sonra barış laf arasında body world sergisinden bahsediyor. ben de laf arasında gitmek isteidğimi söylüyorum. gitmeye karar veriyoruz. irem arıyor. ah canım irem. seviyorum onu çok. iyi ki var hani. napıyorsun ne ediyorsun diyor. body worlden bahsediyorum gitmek istediğini söylüyor. gel diyorum. barış giriyor lafa. saat kararlaştırıyoruz. beşiktaşta buluşalım. tamam. sevimlimutluolmamaisteryardımseverhepkonuşmakisteraşçıgezgin4dilbilir cafe sahibine iyi günler diliyoruz. kurabiye tarifi için teşekkür ediyorum.
yürüyoruz aşağı. cezayir sokak yazısının altından çıkıyoruz. bambaşka bir sokak arası. hayatın bu pek de ucuz olmayan tezatını hayretle izlicem sanırım hep. sanki az önce bi film setindeymişimde çıkmışım gibi. az önce bir panayırdaymışımda artık bitmiş gibi. sanki az önce şen şakrak sahnede gülen kadın kulise gelince bağırıp çağırmaya başlamış gibi. o kadar da kibar değilmiş bak. yürüyoruz. bi çanta görüyorum. aslında bayılıyorum. tam istediğim çanta. ulak çantası diyesim var ama ulak çantasının sizin zihninizde ne gibi bir model oluşturduğunu bilmediğimden korkarak yapıyorum bu teşbihi. ama benim hayallerimdeki ulağın çantası. 40 tl diyor. çok geliyor bi anda. halbuki hayallerim ucuz olsa mı daha mutlu olurdum ki? kesinlikle! almıyorum. 40 kesin mi diyince 35 olur diyor. hayırlı işler diyip çıkıyorum. tophaneye geliyoruz. sergiyi sorcak birilerini arıyoruz ama kimi gözümüze kestirsek yanılıyoruz. bi güvenlik görevlisinin yönlendirmesiyle buluyoruz. barış 5 yaşındaki çocuklar gibi heyecanlı. evet küçük bi oğlum olsa ve onunla lunaparka gidiyor olsak anca böyle olurdu sanırım. bana sürekli bu sergiyi görmeyi 4 aydan beri beklediğini söylüyor. sergi ve teknikleri hakkında bilgi veriyor. adamı anlatıyor. nasıl yaptıklarını. evet bu çocuk doktor olucak!
ama iremi bekleyelim diyorum. bu sırada kıyıya gidiyoruz. tel örgü var ama. sinirleniyorum. kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. denize tel örgü arkasından bakmak kadar fena şey yok. (hiç bakamamak?) iremi arıyorum bulunduğumuz yeri ve nasıl geleceğini anlatıyorum. beşiktaş iptal.
babam arıyor sonra. babama sergiden bahsederken kadavra lafı kaçıyor ağzımdan. sakın gitme diyor. resim sergisine git konsere git partiye git ama kadavra madavra ne korkunç gitme sakın rüyana girer diyor. gülüyorum epey gülüyorum. bilim ama bu. dünya çapında bir şey diyorum. iyi tamam diyip kapatıyor. bu sırada barış iremi beklemeyelim hadi gidelim hadi gidelim baskısını sürdürmekte. iremi arıyoruz tekrar. daha binmemiş. barış surat asıyor. iremle pazarlık yapıyoruz. tamam diyor siz gidin ben de gelirim diyor. gidiyoruz. görevli çocuk şimdi girmeyin isterseniz bi okul grubu geldi rahat gezemeyebilirsiniz yarım saat sonra falan gelin diyor. boyun büküp iremi bekliyoruz. bu süre çok sancılı. çünkü hani 5 yaşında bi oğlum olsaymış ve ben onu lunaparka götürseymişim hikayesi vardı ya. şimdi yine o beş yaşındaki veledle lunapark kapısında bekliyoruz. biletleri alalım biletleri alalım diye tutturuyor bu kez. neden acele ediyoruz? girerken alırız? ama yok bilet alalım bilet alalım. tamam git al! 6-18 yaş indirimden yararlanıyourz. yaşadıklarımızı anlatsak 0-6 yaş ücretsizliğinden sokamazmıydık barışı?! yine fotoğraf çekiyoruz. bu sırada duvarlarda bunları biliyormuydunuz kıvamında yazılar var.
kadınlar erkeklerden daha iyi koku alırmış.
dil en güçlü kasmış
gülümseyin! 30 kasınız çalıştı.
bi kadın ömrü hayatında 35 çocuk doğurabilirmiş!
falan filan.
irem geliyor. giriyoruz. barışa o kadar laf ettim ama hakikaten etkileyici olabilir. zira 2 saate yakın gezdik sanıyorum. her şeyi barış bi daha anlatıyor bana. her kemik her doku her hücre hakkında bi fikri var!! anlatmıcam sergiyi gidin görün aralıka kadar vakti var. sonra çıkıyoruz. yorgunuz. açız. yürüyoruz. hedef yine yeniden beşiktaş! bu sırada kabataş sahilinde fotoğraf çekiniyoruz. bir amcaya veriyoruz telefonu. fıkralık dakikalar yaşıyoruz. dokanmatik ekrana eli değen amca ön kamerayı açıyor. sonra kendimi görüyorum ben sizi göremiyorum nerdesiniz sersenişinde bulunuyor falan. gülüyoruz. biz öyle kopmuşkene fotoğrafımızı çekiyr sonra. deniz gözüktü dimi diyorum. çantaları bile çektim diyor. bi bakıyoruz kafalar yok fotoğrafta. ahhaha. gülüyoruz epey. sonra yemek yicek yer arayışı. barış bi yer söylüyor. yürümeye devam ediyoruz. günlerdir iremle canımız zaten mantı çekiyor. ver elini bodrum mantı diyoruz. bütün taksiler zaten bizim. muazzam mantı. sonra bebek sahili falan filan.

şunu farkediyorum. barış. hayatımda değer verdiğim bi insan. sevdiğim. muhabbetin neresinden başlarsa devam ettirebileceğim bi kimse. ama bu sadece ona özgü. yeni insanlara karşı bu kadar tahammüllü değilim mesela. ergen geyikleri mesela. kaç yaşına geldim olum ben diyip kestirip atamıyorum bu adamla. bu adamla gülüyorum ben. eğleniyorum. bu adam ankara da. ben istanbulda. makyajlı sokaklarda dolanıp denizle nefes alıyorum.

aslında her şey yolunda..

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...