20 Nisan 2012 Cuma

film festivali-11-kabuktaki çatlaklar

festivalin en beğenilen filmiydi sanırım. güzel bir filmdi. black swanı daha evvelinde izlememiş olsam çok etkileyici bile derdim. fakat öyle olmadı.
ben, bana sürekli başak filmleri anlatan filmleri pek sevmiyorum. ama yine de bu filme bi kıyak geçtim. kaldım. görkemli değildi. ama hırçındı.
başroldeki kadın gerçekten danimarkalıymış ve film için almanca öğrenmiş. film metnini bile kendisi dancaya çevirmiş. aksanının bozuk olması da zaten film içinde aynen bu sebeple anlatılmıştı.
filmde en takdire değer, en hayran olunası olan  engelli kardeşti. mükemmel bir oyunculuk ve  dramı vardı. filmden sonra yönetmen ve başrol oyuncusuyla olan söyleşide "o ouncu gerçekten hasta mı?" diye soran bile oldu.
aslında şuan filme gerekenden çok daha az heyecanla yaklaşıyorum. bunun nedeni hayal kırıklığı. bazen yönetmenli söyleşilere katılmak beni aptalmışım gibi hissettiriyor.
filmde hoşuma giden şeylerden biri kadının güçsüz ve ezik kişiliğinde yönetmen sayesinde bir güç keşfetmesi. ve bu gücü neyle nasıl kullanacağını bilmemesi. neye yönelteceğini bilemediği bir tutkusu vardı diye düşünmüştüm ben.
çünkü filme tiyatronun yanında bir de yakışıklı kaslı metro işçimiz var. kandırılan çine gitmek üzere olan bir metro işçisi.
hanım kızımın muazzam bir atarla oyunu bıraktıktan sonra klasik bir şekilde intihar ediyor ve iyileşir iyileşmez metro işçimize koşuyor. metro işçimiz buna asrın ayarını verince de yönetmene gidip al beni ne yaparsan yap diyor.
ben de gayet nacizane yönetmene kızın neye yöneleceği belli olmayan tutkusunu sorup bunu eğer metro işçisini bulsaydı onunla çine gidecek kadar ne yaptığını bilmez dememle birlikte yönetmen ne çini dedi. çin mi ora nere dedi hatta adeta.
işte o zaman büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. böyle yönetmenlerden hoşlanmıyorum. aptal yerine koyuyorlar izleyiciyi. yani bu şu demek. bu film aslında metro işçisiz yazıldı ama sonra baktık çok kısa oldu. biraz daha uzatmak için öyle bi hikaye ekleyiverdik.
bu filmin çok güçlü bir konusu vardı mesela. bonzaiden daha ağır bir şeyleri ama bonzaide doldurma bir sahne bile yoktu. cehovçu değilim orda duran silah mutlaka patlasın demiyorum. ama oraya konan silah bi şeyleri doldursun istiyorum. o silahın rengi düşünülmüş olsun istiyorum. bonzaide okunan her kitaın bile bi anlamı vardır eminim.

kabuktaki çatlarklar ve bilekteki kesikler ilişkisi fena değildi ama. onunda kızın söylemesinden ziyade adamın farketmesini isterdim.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...