6 Ocak 2011 Perşembe

beyin bedava?

/çalış çalış üç beş kuruş kazandım
onu da elimden aldın istanbul.
beni ne dertlere saldın istanbul/

ilk defa bir perşembe okula gitmek üzere gece karar verdim. heyecan dorukta idi. malum finalden önceki son iktisat dersi. bi gitmek lazım.
alarm çaldı yine çırpınarak uyandım. ama çok da geç yatmadığımdan mütevellit o kadar da acınacak durumda değildim. boğazımda bir kedi oturmuş gibi hissediyordum yine. ıhlamur kaynattım. bal kattım. giyindim. çıktım. ışıklarda otobüse el ettim. açtı kapılarını mutlu oldum. sonra ayakta dururkene biri kalktı ben oturdum falan. adeta keyfime diyecek yok. bu arada biraz kafam gitti geldi. bir an nerdeyiz acaba biz diye düşünürken buldum kendimi. sanki otobüs gereksiz bir sola dönmüş ve öyle gidiyormuş gibi hissettim. sonra yok yok kuruntu ediyorum dedim. sonra surların oraya gelince eveet. sen çok yanlış gelmişsin arkadaş dedim kendime.
yanımdaki adama bu otobüs nereye gidiyor diye sordum. tuhaf bir soru değil mi? ama ara sıra yolda insanları durdurup pardon burası neresi biz nerdeyiz diye soran bi insan olduğumdan bana çok da garip gelmedi açıkcası.
neyse adam eminönü dedi nasıl yani nasıl diye ağlamak istedim. sen neree gideceğdin dedi. beyazıt dedim. sen çok yanlış binmişin dedi. farkettm dedim. in sen burda şurdan şöyle gidersin dedi. güvendim. eyvallah dedim.
indim.
ama içimden sürekli nasıl olur ya diyorum. nasıl olur. orda beyazıt yazdığına yemin edebilirim!!

nerdeyiz?
unkapanı!!
anılarım canlandı bi an. ahahha yok yok kaset yaptırmaya gelmişliğim yok buraya. ilk sınav günü de okuldan buraya yürümüştüm. onlar falan canlandı gözümde. sonra soğukta hasta hasta bir yürüyüş sonunda okula ulaştım.
bu sırada aşırı derecede cebeciye benzeyen yerlerden geçtim. bir an lan dedim yoksa hepsi rüya mı? yada daha da fenası rüyamıydı? ben aslında ankara hukukta mıyım? neyse sonra bir yerde istanbul üniversitesi levhası gördüm de içim rahatladı.

derse yetiştim ve bütün bunlara rağmen.
tek ders yaptı. sonra levent haydi kahvaltı yapalım dedi. çok harika plan dedim. aslı börek dedi hadi bakalım dedim. (liseliler bilmez bizim okulun dışında çemberlitaşa doğru giderken bir aslı börek var ordan bahsediyor)
çıktık. bu sırada okuldan çıkarken levent gördün mü yeşil sopalı çocuğu dedi ne yeşili mal sarıydı o bildiğin bok sarısı dedim. dön bak bi daha dedi. sen bak dedim döndüm baktımç. yeşil!! ama sarı gördüğüme o kadar eminim ki. biri beynimde oynamalar yapıyor tabi eğer varsa.
neyse yürüdük şakalar sohbet falan. oturduk. çantamı çıkardım. kabanımı çıkardım. cebimdeki telefona bir uzandım ki...
uzanamadım.
yok!
levente baktım.
nee dedi.
dilim varmadı. bakmaya devam ettim.
telefonu mu unuttun dedi.
sustum. gideyim ben dedim.
sonra o yolu tekrar yürüdüm. hızlı yürüdüm ama içimden kendime ne kadar küfrettiğimi düşündükçe vay be ben ne terbiyesiz bi kızmışım diyorum şimdi.
bir yandan bulamazsam. ya biri aldıysa gibi düşünceler sardı dört bir yanımı. hattı bırakıp telefonu alsa bari falan gibi romantik cümleler geçirdim aklımdam.
sonra girdim. amfide nerde oturduğumu bile hatırlamıyorum tabi. sıraların altına bakarken kafamı falan vurdum. iyi de oldu ama. vurmak lazım bu kadar beyinsiz boş kafayı!
neyse buldum sonra. leventi aradım. ben gelmem artık sen gel dedim. yea bi kahvaltı yapacağdık sinirlendirme adamı gel şurda börekler çohoş bak dedi. içimden söve söve tekrardan gittim. neyse börek çay güzeldi ama. bu sırada bir kaç aptallık falan daha yaptım. çatalım falan düştü ama bunlar küçük şeyler artık. her beyinsiz insan yapar değil mi?

sonra hadi anayasaya girek o da son ders ne kalsa kulakta kar gibi bir bakış açısıyla hadi kalkalım dedik. sonra yok levent ben eve gideyim bence olmayacak bu iş böyle vallahi bir felakete daha tahammülüm yok. eve gideyim belki beynim yatakta falan kalmıştır. yerine koyayım düzelirim belki dedim. güldü iyi tamam dedi.
tramvaya bindim geldim.
evet şuana kadar daha bir felaket daha olmadı.
evde güvende olduğumu hissediyorum.
ama eminim 5 dakika daha dışarda dursaydım kendimi 1. köprüden eve yürümek zorunda falan bulacaktım sanıyorum ki tahmin edersiniz ki öyle bir durumda köprüde yürür çat aşağı bırakıverirdim kendimi ki en güzel çözüm olurdu tahminimce. bazen ölüp başka yerden başlamak istiyorum. ahahhaha hani bounce diye bi oyun vardı. eğer bi yerde kaydettiysen ölsen bile ordan başlıyordun. öyle olsun istiyorum. bi yerde kaydedeyim. ölüp ölüp ordan dirilme şansım olsun. bence güzel fikir.

/hani taş toprağın altın istanbul?/

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...