16 Ocak 2012 Pazartesi

taksirle hayat yaşamak.


Balkonda üstümde utkunun montu ayaklarımı demirlere dayamışım ceza çalışmaktan bunalmış, kanunların mütemadiyen katili aklamaya yönelik olduğunu fark edip sinir olmuş bir şekilde sigara içiyorum. Gecenin bi vakti. Hava soğuk.

Montu kokluyorum ara ara. İçime camel, İstanbul soğuğu ve utku kokusu çekiyorum.

Sokağa bakıyorum. Derken bir adam çarpıyor gözüme. İtinayla lacivert arabasını sarı bir bezle siliyor. Elinde eldiven dahi yok! Paranoyaklaşmış beynim hemen hırsız katil sapık senaryosu yazıyor. Kesin arabayı çalacak diyorum. Kapıyı nasıl açacak onu bulmak için oyalanıyor. Arabayı temizliyormuş gibi yapıyor, zaman kazanıyor. Zira adam bir yandan da mütemadiyen kapıları yokluyor. Hızlı hızlı sigara içerken adamı kesmeye devam ediyorum. Başka biri var mı diye gözlerimi kısıp bakıyorum. Polisi mi arasam diye düşünüyorum.

Bi yandan sınavlara kaç gün kaldığını hesaplamaya çalışıyorum. İşin içinden nasıl çıkacağımı düşünüyorum. Bunca yıl dört ayak üstüne düşmüşlüğün heyacanıyla bu seferde hallederim inancını papaz her gün pilav yemez gibi saçma sapan bi söz baltalıyor. Adamı incelemeye devam ediyorum.

Ama adam benden manyak çıkıyor. Kış vakti. Ocağın ortasında. Daha 7 saat önce hunharca kar yağmışken, heran yağmur yağabilecekken, onuda geçtim sabaha camların kırağı tutma ihtimalı varken(yoksa o bi Ankara da mı oluyor?) adam özene bözene arabasını sildi. Kapılarını tek tek 85 kere kontrol etti. Karşı binaya yürüdü. Döndü arkasını son bi kez bir daha baktı. Sonra apartman kapısını açtı girdi.

Vay arkadaş dedim.

Sigaramı camel yazısı silinmeden aşağı yolladım. İçeri girdim. Taksirle nasıl adam öldürülürmüş onu öğrendim. 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...