1 Ocak 2012 Pazar

içimdeki meyve

herkesin içinde bir meyve vardır. yahut meyveler. bu meyveler başka başkadır ya olgunlukları da öyle. kimi hamdır, kimisi içini yemiş. ikisi de ayrı derttir. hangisine dokunsan ayrı bela. her şeye hazırlıklı olmak lazım. insan içi bu. insan mahremi. bilemezsin ne çıkacağını. dış kabuğundan bakarak anlayabilir misin yemyeşil karpuzun içinden kıpkırmızı cennet sularının fışkıracağını? peki kiviye ne demeki? bir de ananas belası var başımda ki en sevdiğim. ananasın güzeli nasıl olur bilir misiniz?

yılın son sinemajestik macerasında full fragman reklam izlemeyi başardım. evet yine 15:30 seansına koşa koşa gittim ama bu sefer geç kalmadım. hedef ise nar dı. içinde nar olan insanların hikayesi.


dürtme içimdeki narı 
üstümde beyaz gömlek var.
(birkan keskin)

filmin en başından biliyorduk asumanın bir derdi olduğunu, bu derdinde haklı olduğunu. nasıl onun kızı kadar deli olduğunu biliyorduysak, bunu da bal gibi biliyorduk. sormak istediğim bütün soruları film kendi içinde sordu. madem bu kadar iyi falcı neden cinler karşındaki sema değil de deniz demedi?
çünkü cinler sorulara cevap vermez. ansızın "mannak noni" der giderler. mannak noni neymiş kimmiş açıklamazlar. 

muazzam bir gerilimdi ilk yarısı. serra yılmaz köşe bucak kaçılası bir kadınmış meğersem arçelik reklamlarındaki o yemek yapan tatlı haline aldanılmamalı. ne diyorum ben. ümit ünal'ın bu kadınla bir derdi var. 9'daki serra yılmaz bakışları bire bir taşınmıştı nar'a. denizin aşkının sema olduğununu o gerilimle biraz geç anladık aslında. bir nefes alaydık. daha ilk telefon konuşmasından acilde işin çıktığını tahmin ettim diyaloğuyla semanın doktor oluşunu birleştirebilirdik ama serra yılmazın fer fecir gözleri, doğrulttuğu silah, tutmayan bacaklar hepimizin aklını aldı. 

lafı yarı kesilen, dinlenilmeyen, ilgilenilmeyen, geçiştirilen kapıcının ise hikayeye girişi sonda söylediği vicdanın, insanlığın ilk göz kırpışıydı. polis çağırma alarmını çalıştırmak için yaptığı üç kağıt ise yüze en temizinden bir gülümseme yerleştirendi. 



hiç beklenmeyen ise asumana o kadar giydiren denizin asumanla bu kadar özdeşleştirilmesi. "şu kadarcık dünyan var senin" cümlesinin ne kadar görecelidir? 
dünya ne kadardır?
dünya herkesin midir? yoksa herkesin başka dünyaları mı vardır?

filmin sonundaki karakter değişim triği ise kazananın asla değişmeyeceği düzene ayak uyduranın hep düzende kalacağını göstermekten ziyade bence bu dünya meselesini dürtüklüyordu.



nar en sevdiğim kış meyvesidir. 
ama güzeli. 
koyu renklisi.

"... anam her kışın en karanlık noktasında, eve girerken bir nar atardı yere, bütün gücüyle; parçalanıp iyice dağılsın diye. evin beti bereketi niyetine... ardından hızla süpürüp silerdi ortalığı. bir iki gün sonra, narın patladığı yerden çok uzakta incecik bir çıtırtı duyduğum olurdu ayağımın altında. ne kadar dağılmışsa nar taneleri, o kadar iyiydi. topladıktan sonra söylerdim anneme, sevinsin diye."
(bilge karasu)


2 yorum:

beenmaya dedi ki...

ne güzel bir film yazısı bu!

kırmızı dedi ki...

film kadar güzel değil:) tavsiye ederim mutlaka git izle.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...