12 Eylül 2012 Çarşamba

Azraili Beklerken

Jeki bud, JEKI nabud..

bu filmi festivalde kaçırdığım için epey üzülmüştüm. vizyona gidince adeta koştur koştur gittim. istanbulda sadece beyoğlu sinemasında oynuyordu. ve salonda iki kişiydik.
mükemmel bir filmdi. uzun süredir bir filmden bu kadar etkilenmemiştim. üstüne bir şeyler yazmak istedim ama ne yazıkki anca 3 ay sonra yapabiliyorum.
ingilterede bir arkadaşla konuşurken filmin gerçek adının " Poulet aux prunes" erikli tavuk olduğunu farkedince bir afalladım. sinemada izlerken buna dikkat etmemiştim.ne alaka yahu dedim. geçen gün izlerken erikli tavuğun Nasar Alinin en sevdiği yemek olduğunu gördüm. ama ben azrail'i beklerken ismini daha çok sevdim.

film başlar başlamaz elini uzatıyor insana. hadi bakalım gel şimdi burda olan burda kalsın biz senle şöyle bir geziye çıkalım diyor. adeta alice'in bir tavşanı izleyip de gizli dunyalar keşfetmesi gibi sigara dumanının büyüsüyle insan ayaklarının yerden kesildiğini çok başka bir yere gittiğini hissediyor. açıkcası ben de her insan gibi bu filmi persapolis referansıyla izledim. ancak persapolisten çok farklı bir havası vardı. bazı eleştirmenler animasyon olmasa da persapolisi tekrarlamaktan öteye geçmemiş gibi yorumlarda bulunmuş onlara ne desem bilemedim.


filmin hangi sahnesi aklıma gelirse gelsin gülümsüyorum. sahnelerinin büyüleyiciliğini düşündükçe mest oluyorum. küçük çocuğa hayran oluyorum. amerikan aile babasına karnıma ağrılar girinceye kadar gülüyorum. lilinin yorumlarına bayılıyorum. sonra lilinin yüzüme üflediği bir sigara dumanında kafamı tutamıyorum.

 filmi dün internetten izledim bir kez daha. sakın siz yapmayın derim. çevirisi berbat. mesala bu yandaki sahnede esasen "hayat... bu konuda ne düşündüğümü bir bilseniz.." diyor. ki benim için filmin en güzide en içime dokunan sahnesiydi. öncesinde lilinin hayatını anlatan kısım ise hiç bir şekilde anlaşılmayacak biçimde çevirmiş. çevirenin gözlerinden öpüyorum.


filmde beni bir diğer derinden etkileyen sahne, -düşünce ne desem bilemedim- annesinin nasser ali'ye yeter artık benim için dua etmeyi bırak ölemiyorum senin yüzünden demesi. filmi internetten izlerseniz o sahneyi de anlamanız mümkün değil. zira çevirmen adeta benim için sadece dua et gibi bir şey diyerek her şeyi mahvetmiş. annesinin cenazesindeki mezarın üstündeki duman ve o sıradaki diyaloglara ise ne desem bilemiyorum. çok uzun süredir bu kadar şeyi barındıran bir film görmemiştim sanırım. 
nasser alinin kimse tarafından anlaşılmayan aşırı melankolik dramı, sanatçı naifliği kırılganlığı ve tahammülsüz canavarlığı arasında gidip gelişi. muzip çocukları.. ve lanet karısı! normalde üzülürüm ben öyle insanlar içinde ama bu kez o lanet karısına hiç üzülmedim. hiç affetmedim. 

1 yorum:

sogukcicek dedi ki...

Hem festivalde izledim hem de sinemalarda gösterime girdikten sonra.Kesinlikle farklı bir film.Erikli tavuk olayı hoş bir ayrıntıymış,farkında değildim ben de.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...