11 Mart 2012 Pazar

zenne

geçen hafta yeşilçamda tek başıma izledim bu filmi. aslında bir kaç eşcinsel arkadaşımla konuşup onların yorumlarını alarak bir yazı yazmak istiyordum. ama konuşma fırsatım olmadı. 
film müzikleri  ve hissettirdikleriyle harikaydı. hikayesi gerçek olaylardan yola çıkılarak yazılmış, insanın içinde bir yerleri 3 karakterle, 3 farklı yerden dürtükleyen bir film. 



can ve annesinin ilişkisi,
daniel ve afganistan travması,
ahmet ve annesi. 

bir de ahmetin canın annesine bakışı, sarılışları... 
sevgi yetmez. sevgi hiç bir zaman yetmez derim ben. önce saygı geliyor zaten sözlükte bile ararken. 
insan hayatlarını kendi değer yargılarımızla terazi kefelerine oturtuyoruz. bu ağır, bu hafif diye etiketlendirip bu etiketlerin insan hayatlarında ve ruhlarında nasıl etkiler yaptığını görmeden, umursamadan, bakmadan dönüp kıçımızı uyuyoruz. 
mutlak doğrunun ve genel ahlak anlayaşının mümkün olmayacağı felsefesinden yana parmak kaldırırım ben hep. ne kadar insan o kadar köfte. o kadar köfte yok diyorsanız sizin çok yavan bir damak tadınız vardır. hiç bir köfte birbirine benzemez. birinde yarım kaşık kimyon vardır diğerinde yarımdan biraz fazla. benzerdir. ama aynı değildir. 

homoseksüel hayatta kendi ahlak anlayışımla eleştirdiğim şey çoğunun(en azından benim tanıdığım) çok eşli olması. bunu uzun uzadıya tartışma fırsatım da oldu aslında. bunu homoseksüellikle değil, insan doğasıyla açıklıyorlar. 
"sen aşık oluyorsun, sevgili oluyorsun, alışıyorsun sonra evlenip çoluk çocuğa karışıyorsun ve artık sizi bir arada tutan şey sevgi değil çocuklarınız ortaklıklarınız oluyor."
bunun istisnası heteroseksüel ilişkiler de var tabiki ama ne yazık ki istisna olarak incelenecek kadar az. uzun vadede yaşadıkları bağlanma problemini buna bağlıyor, ileri de stabil bir hayat sürememe korkusu yaşıyorlar. bunun üstüne homofobik insanların zülmü eklenince iş biraz daha karışıyor. film eşcinseller üzerindeki homofobik baskıdan da ziyade aile bağları üzerineydi aslında. insan kafaları üstünde. özellikle ahmetin annesinin kafası. annesinin seccadeyi yerken yediği kafası. 

en çok kumsal sahneleri sevdim ama ben. hayal sahnelerinden nefret ettim ama. benim sevmediğim bir dokusu vardı. çok daha profesyonel ve kaliteli yapılabilirdi. bence fazlasıyla eğreti kalmıştı güzelim filmde. 
bunun yanında devamlılık hataları olan bir filmdi. ama oyunculuk kalitesi güzeldi. her şeyiyle türkiye şartlarında homofobi üstüne giden kaliteli yapım olarak sayılabilcek bir filmdir. 

not: kerem can'ın danslarıyla ilgili olumsuz yorumlara rastladım anlam veremedim açıkcası benim diyen dansözlere bile taş çıkaran ve zevk veren bir dansı vardı bence. yok yeterince kıvrak değil yok odun gibi diyen insanlar tam olarak nerde nasıl zenneler görmüş de kerem can'ı eksik bulmuşlar merak ediyorum. 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...