13 Kasım 2012 Salı

düğün şarkısı


tek kişilik oyunları ayrı bir seviyorum ben. bir gün mutlaka sahnede tek başıma olma hayalimde var hani. tek başına bütün derdini bi başına anlatmak. tek başına oynadığında her şey senin elinde. bakacağın noktalar, replikler... aslında en çok tek kişilik oyunlarda 4. duvar duvarlılıktan çıkar. çünkü partnersizliğini seyirciyle paylaşırsın. bunu dozunda yaptığında hoş dururken abarttığında tiyatroluktan çıkar.
düğün şarkısı ise her yönüyle tam, eksiksiz, ne fazla ne az bir oyundu. dolu dolu bir oyunculuk, bir jack daniels dolusu, daha meydana dökülmemiş ama kursakta her an bırakıverilcek hıçkırık, bir avuç göz yaşı ve bolcana  mutsuz kendini kandırmaya çalışan kadın kahkahası.
ben onu daha ilk görüşte tanırım. hayal kırıklığını sahnede, sokakta, otobüste, durakta, facesta partide hemen anlarım. boyasanız da anlarım yapıştırsanız da.

"ne yaptın aşilyus bize ne yaptın?"

bu konumuz değil. aşilyus bir erkek ne yaparsa onu yaptı. şaşırtmadı.
bizi karşımızda mükemmel türkçesi ve enerjisiyle harika kostümler içerisindeki kadının hayalleri de şaşırtmadı.
bir kadın geldi. güzelcene pofuduk bir yatağın üzerine oturdu ve bize her şeyi en başından anlattı. ben de anlatmak istiyorum bazen. çayın altını kısıp gelip her şeyi en baştan. sonra biraz karıştırıp dur şimdi sen şu ipin ucunu bi tut ben bi koşu diğer tarafları anlatıcam demek istiyorum. anlatırken karıştırınca ama çok karıştırınca bi yandan da çözebilecekmişim gibi çözemeyince bir yerleri uydurup inandırıp inanacakmışım gibi. ofelya çözebildi mi bize anlatırken? bilmiyorum şuan sanırım sonunu bile hatırlamıyorum oyunun. ama bize her şeyi en başından nasıl anlattığını nasıl her şeyi aşilyusla ilk bakışmalarından,  dünkü kına gecesine kadar.. kına gecesinde özgür bıraktıkları kuşlara kadar her şeyi sanki bizzat bende ordaymışım gibi hatırlıyorum. her şeyi o kadar güzel mimledi ki berrin akhasanoğlu sahnede tam olarak neler vardı neler var gibi davranılmıştı çıkaramıyorum.
gerçekten bi adamla mı dans etti yoksa manken miydi o? ben gerçekten birine sarılmışım gibi hissettim.


aşilyusu affettik mi? hayır affetmedik. korkakları biz hiç bir zaman affetmeyiz çünkü. kaçanları, öyle olması gerekmişti çok özür dilerim insanlarını, ceplerinde her zaman her durum için mazeret taşıyan insanları ölünce bile affetmeyiz. aşk olsun diyip geçemeyenlerdeniz. bu sebeple biz ofelya gibi her fırsatta papatyalarla süslü at arabasına kadar tahayyül edilmiş hayaller taşımıyoruz. ne zamandır taşımıyoruz?


neyse bu son paragrafı geçelim oyundaki ani duygu değişimlerindeki başarı her ne kadar oyuncununsa monologlardaki akıcılık, ikircilik ve tek kişilik bir oyunda, sahneden bir sürü karakteri bu kadar gerçekci geçirmek de sanırım civan canovanın oyun metninin başarısı.
"hayat bütün planlarımıza rağmen sürüp giden şeydir." çok acımasızca.
planları alt üst eden ne?
aşilyus mu? yoksa aşilyusu tanımadan hayal kuran ofelya mı?
aşilyusu ofelya mı tanımadı, aşilyus mu yanlış tanıttı?
ben neden sürekli bir tanık bir sanık arıyorum? bazı cinayetler faili mechuldur, bazılarınınki maktuldur.



"“Benim minik kuşum…” demişti babam, evlendiğim gün. “Demek uçuyorsun?” Ama ben… 
Uçamadım."

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...