30 Haziran 2012 Cumartesi

bakalım kahramanımızı neler bekliyor?

bir ingiliz, bir italyan bir ispanyol bir ben ve bir de max. max bir köpek.

yavaş yavaş azaldı çevremdeki türk yoğunluğu. ve en son böyle bir dağılım oldu. bu kadar tebdili mekandaki ferahlık oranını keşfetmek adına yepis yeni bir yazı dizisine başlıyorum.
öncelikle biri bana bu sol mantığını açıklasın. düşünüyorum, bakıyorum, çözemiyorum. oturtamıyorum kafama. sağdan gidilir lan! sağdaki merdicevden inilir, sağdakinden çıkılır. resmen biri bugün beni çekmiş olsa komik videolarda izlesek sandalyeden düşesiye güleriz. zira resmen 3 kere yürüyen merdivene koşu bandı muamelesi yaptım. sorun ben de değil siz de demek istedim. 
ingilterede kadınlar korkunç. kesinlikle konuşmayı denemeyin. ama özellikle orta yaşı geçkin titanicteki kaptana benzeyenler bildiğin şeker. 
şimdi tren bileti aldığımızda üstünde neler yazar? kalkacağı saat, varacağı yer, peron falan değil mi? yok burda abuk subuk zilyon sayı yazıyor. bir gerizekalı ben miyim diye gittim sarışın ingiliz metrocusuna sordum: dedim, "how can i understand the peron number when i look the ticket" dedim. o da gayet basit "you can't understand it" dedi. müneccim miyim ben nasıl anlayacağım peki demedim. büyük ihtimalle hep aynı perondan aynı tren kalkıyor. çok hoş ama yeni gelen biri ölsün mü? her neyse bu arada boş trende ağlayan erkek melankolikliği gördüm. göğsünü gere gere kükreye kükreye türkçe telefonda konuşan amca gördüm.  
burda her yer yemyeşil. insanlar nerde yaşıyor çok ilginç bu büyük krallık bence mal. akepe gibi güzel yeşil alanları otellere falan satsa ya. 
neyse. 
trenden indim, freeshoptan alınma ucuz djarumumu tellendirdim. biraz üşüdüm. önümü kavşurdum. taksiye atladım. taksiler mavili beyazlı. bir sarı taksi değil. cins cins bir de.
 bu arada önüme çıkan her insana bende bir sim kart var burda çalışır dediler ama içinde kontor yok nerden yüklenir diye soruyorum. insanlar unicorn'umun benzini bitti sadece dizelle çalışıyor, nerde satılır diyormuşum gibi sim kartı markasını daha önce hiç görmediklerini söylediler. neyse ben bindim fransızca aksanlı taksime, bi de ona acayım derdimi dedim. ayıpsın ablası dedi. el freniyle bi telefoncuda durdu. git sor bakalım ben bekliyorum seni dedi. cansın dedim can! neyse yükleme yaptım ama telefon hala çalışmıyor bu apayrı bir konu. anafikir fransızca aksanlı taksiciler candır.

italyanca aksanlı ingilizceden henüz bir bok anlamıyorum ama. onu bi köşeye koyalım. bu akşam dışarı çıkmaya hevesliydim aslında ama akşam yemekte adeta ölmek üzere olduğu farkettim. ispanyol arkadaşa bu gece bekleme beni sehir defterine başkası yazsın dedim. inzivaya çekildim.
şuan cümlelerim çok tuhaf. yemekte "we can go outside yarın"  dedim. ahahha. ama o yarını o kadar doğal o kadar içten o kadar gerçek söyledim ki. sonra ablamla skype yaparken ispanyol kız geldi "i'm going" dedi. ben de aa çıkıyor musun? iyi eğlenceler çok güzel olmuşsun dedim. ama türkçe dedim. sonra aynı anda gülmeye başladık. aynılarını bir de ingilizce söyledim rahatladık. 



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...